Kategori: Makale

  • Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu ile Takipte Ödeme Emrine İtiraz

    Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu ile Takipte Ödeme Emrine İtiraz

    Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip özel olarak düzenlenmiş bir ilamsız icra takip yoludur. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile ödeme emrine itiraz hükümleri, genel haciz yolu ile takipte ödeme emrine itiraz hükümlerine göre farklılıklar içermektedir.

    Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yoluna başvurmak isteyen alacaklının elinde kambiyo senedi vasfını haiz bir belge bulunması gerekmektedir. Kambiyo senetleri Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiş olan poliçe, bono ve çektir. Elinde kambiyo senedi niteliğinde belge olmayan alacaklının bu takip yoluna başvurması mümkün değildir, ancak alacaklı genel haciz yoluyla takip yapabilir. Alacak hakkı kambiyo senedine dayanan alacaklı kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibe başvurabileceği gibi dilerse genel haciz yolu ile takip başlatabilir.

    Takip Talebi

    Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yolu alacaklının icra dairesine takip talebi vermesiyle başlamaktadır. Alacaklının takip talebine kambiyo senedinin aslı ve borçlu kadar örneğini takip talebine eklemesi zorunludur. Alacaklının takibi başlatabilmesi için ödememe protestosu çekmesi gerekiyorsa bu halde ödememe protestosu da takip talebine eklemelidir.

    Ödeme Emri

    Alacaklının takip talebini alan icra müdürü borçluya hemen ödeme emri göndermelidir. Ödeme emrinde hangi kayıtların yer alacağı İİK m.168 ile düzenlenmiştir. Bu maddeye göre ödeme emrinde yer alması gereken kayıtlar şu şekildedir:

    1. Alacaklının veya vekilinin banka hesap numarası hariç olmak üzere, takip talebine yazılması lazım gelen kayıtlar,

     2. Borcun ve takip masraflarının on gün içinde ödeme emrinde yazılı olan icra dairesine ait banka hesabına ödenmesi ihtarı,

     3. Takibe eklenmiş olan senet kambiyo senedi vasfını haiz değilse, beş gün içinde icra mahkemesine şikayet yoluna başvurulması gerektiği,

     4. borçlu, takibe eklenmiş olan kambiyo senedindeki imza kendisine ait olmadığı iddiasında ise bunu beş gün içinde ayrıca ve açıkça bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirmesi; aksi takdirde kambiyo senedindeki imzanın kendisinin olduğunu kabul edilmiş sayılacağı ve imzasını haksız yere inkar ederse sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkum edileceği ve icra mahkemesin den itirazının kabulüne dair bir karar getirmediği takdirde takibe devam olunacağı ihtarı.

     5. Borçlu olmadığı veya borcun itfa edildiği veya süre verildiği veya alacağın zaman aşımına uğradığı veya yetki itirazını sebepleri ile birlikte beş gün içinde icra mahkemesine bir dilekçe ile bildirerek icra mahkemesinden itirazın kabulüne dair bir karar getirmediği takdirde takibe devam olunacağı ihtarı.

     6. İtiraz edilmediği ve borç ödenmediği takdirde on gün içinde 74 üncü maddeye, itiraz edilip de reddedildiği takdirde ise üç gün içinde 75 inci maddeye göre mal beyanında bulunması ve bulunmazsa hapisle tazyik edileceği, mal beyanında bulunmaz veya hakikate aykırı beyanda bulunursa ayrıca hapisle cezalandırılacağı ihtarı.

    Ödeme Emri Kendisine Tebliğ Edilen Borçlu Nasıl Davranabilir?

    Ödeme emri kendisine tebliğ edilen borçlu, ödeme emrine karşı koymayarak borcun ve takip masraflarının on gün içinde ödeme emrinde yazılı olan icra dairesine ait banka hesabına ödeyebilir. Borçlunun borcu ödemesiyle birlikte artık alacaklı borçluya karşı takibe devam edemez.

    Borçlunun ödeme emrine karşı koymak için iki yolu vardır: ödeme emrine itiraz ve şikayet. Borçlu  ödeme emrine süresi içinde ve usulüne uygun olarak karşı koymazsa ya da ödeme emrine karşı koymazsa beş günlük şikayet ve itiraz süresinin geçmesi üzerine takip kesinleşir. Ödeme emrinin tebliğinden itibaren borçlunun borcunu ödeyebilmesi için on günlük süresi vardır. Bu sürenin bitmesi ile kesinleşen takibe devam edilebilir. Borçlu süresi içinde borcunu ödemezse üç gün içinde mal beyanında bulunmalıdır. Bu sürede mal beyanında bulunmayan borçlarının malları İİK madde 168 uyarınca haczedilebilir. Ayrıca mal beyanında bulunmaz veya gerçeğe aykırı mal beyanında bulunursa hapisle tazyik edilir.

    Ödeme Emrine Karşı Şikayet

    Takip talebini teslim alan icra müdürünün takip talebini borçluya tebliğ etmeden önce incelemesi gereken hususlar bulunmaktadır. İcra müdürü; senedin kambiyo senedi niteliğine sahip olup olmadığını, senedin aslının ve gerekli olduğu hallerde protesto evrakının eklenip eklenmediğini, alacaklının yetkili hamil ve borçlunun takip borçlusu olup olmadığını ve senedin vadesini gelip gelmediğini incelemelidir. İcra müdürünün hatalı incelemesi sonucunda ödeme emri borçluya tebliğ edilmişse borçlu şikayet süresine başvurabilir. Şikayet süreleri, şikayet sebeplerine göre farklılıklar göstermektedir. Senedin vadesine ve senedin aslının, gerekli ise ödeme protestosunun takip talebine eklenmesine dair genel sebeplerle şikayet süresi yedi gündür. Senedin kambiyo senedi niteliğine sahip olup olmadığı ve takip başlatan alacaklının yetkili hamil olup olmadığına ilişkin özel sebeplerle şikayet süresi ise beş gündür. Şikayet, bir dava değildir, icra hukukuna özgü bir yoldur. Şikayet yoluna icra mahkemesinde başvurulur. Şikayet, kendiliğinden takibi durdurmaz, bunun için icra mahkemesinin kararı gerekmektedir.

    Ödeme Emrine İtiraz

    Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte borçlunun ödeme emrine itiraz hakkı bulunmaktadır. Ödeme emrine itiraz, borca itiraz ve imzaya itiraz olmak üzere ikiye ayrılır. Ödeme emrine itiraz etmek isteyen borçlu, ödeme emrine itiraz dilekçesi ile icra mahkemesine başvurmalıdır. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte ödeme emrine sözlü itiraz yapılması mümkün değildir. Başvuru ve karar makamı icra mahkemesidir. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi satıştan başka icra takip işlemlerini kendiliğinden durdurmaz. Duruşmadan önce ödeme emrine itiraz dilekçesini inceleyen icra mahkemesinin itirazla ilgili esas kararını verinceye kadar takibin geçici durdurulmasına karar vermesi mümkündür. Ödeme emrine itiraz eden borçlu mal beyanında bulunmak zorunda değildir. Şayet borçlunun itirazı reddedilirse kararın kendisine tebliğinden itibaren üç gün içinde mal beyanında bulunmak zorundadır.

    İmzaya İtiraz

    Takip talebi konu alacağın bağlanmış olduğu kambiyo senedindeki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürmek isteyen borçlu bu itirazını ayrıca ve açıkça ödeme emrine itiraz dilekçesi ile icra mahkemesine bildirmelidir. Alacaklı itirazını icra mahkemesi yerine icra dairesine bildirirse bu durumda itiraz geçerli olmaz. Ödeme emrine itiraz süresi, ödeme emrinin borçluya tebliğ edilmesi ile başlar ve ödeme emrine itiraz süresi beş gündür. Ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren beş gün içinde borçlu ödeme emrine itiraz dilekçesini icra mahkemesine vermelidir. İmzaya itiraz etmeyen borçlunun imzanın kendisinin olduğunu kabul ettiği sayılır. İmzaya itirazın incelenme şekli İİK m.170 ile düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte imzaya itirazın incelenmesi İİK m.68/a bendinin dördüncü fıkrasına göre yapılır. Mahkeme imzaya itirazı duruşmalı olarak inceler. Mahkeme imzanın incelenmesi için bilirkişi tayin edebilir. Bu inceleme sırasında tanık ve yemin delillerine başvurulamaz. İmzaya itiraz, satıştan başka icra takip işlemlerini durdurmaz. Mahkeme, duruşmadan önce yapacağı incelemeyle imzaya itirazın ciddi olduğu kanaatine varırsa takibin geçici olarak durdurulmasına evrak üzerinden karar verir.

    İmzaya İtirazın Reddi

    İnkar edilen imzanın borçluya ait olduğu anlaşılırsa icra mahkemesi itirazın reddine karar verir. İtirazın reddi kararı ile birlikte eğer daha önceden takibin geçici olarak durdurulmasına karar verilmişse bu karar kalkar ve takip devam eder.  Haksız yere imzaya inkar eden borçlu İİK m.170/3 uyarınca borçlu sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere inkâr tazminatına ve takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm edilir. Borçlu, menfi tespit veya istirdat davası açarsa inkar tazminatın ve para cezasının tahsili davanın sonuna kadar ertelenir ve borçlu davayı kazanırsa tazminat ve para cezası kalkar.

    İmzaya İtirazın Kabulü

    Borçlunun itirazında haklı olduğu kanaatine varan mahkeme itirazın kabulüne karar verir. Daha önceden takibin geçici olarak durdurulması kararı verilmişse bu karar devam eder eğer mahkeme geçici olarak durdurulmasına karar vermemişse takip durur. Mahkemenin takibin durması kararına karşılık alacaklının genel hükümlere göre dava açma hakkı İİK 170.maddenin üçüncü fıkrası ile saklı tutulmuştur. İtirazın kabulü kararının verilmesi sonucunda, alacaklı senedi takibe koymada kötü niyetli veya ağır kusurlu bulunursa alacaklı senede dayanan takip konusu alacağın yüzde yirmisinde aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm edilir. Alacaklının genel mahkemelerde dava açması durumunda tazminat ve para cezasının tahsili bu davanın sonuna ertelenir ve alacaklı bu davayı kazanırsa hakkında verilmiş olan para cezası kalkar.

    Borca İtiraz

    İmzaya itiraz haricindeki diğer tüm itirazlar borca itiraz sayılmaktadır. İtiraz sebebi; borçlunun borçlu olmadığı, borcun itfa edildiği, mehil verildiği, alacağın zamanaşımına uğradığı veya yetki itirazı sebepleri ile birlikte bir dilekçe ile beş gün içinde icra mahkemesine bildirilmelidir. Borca itiraz satıştan başka icra takip işlemlerini kendiliğinden durdurmaz. Mahkeme borca itirazı en geç 30 gün içinde duruşmalı olarak inceler. Duruşmaya alacaklı veya vekilinin gelmemesi üzerine mahkeme takibin geçici olarak durdurulmasına karar verir.  Borçlu veya vekilinin duruşmaya gelmemesi üzerine mahkeme itirazı borçlunun yokluğunda inceler. HMK madde 150 uyarınca her iki tarafın da duruşmaya gelmemesi üzerine dosya işlemden kaldırılır.  Yetki itirazı söz konusuysa taraflar duruşmaya gelmese dahi icra mahkemesinin tarafların yokluğunda karar vermesi mümkündür.

    Borçlu, borcun olmadığını veya itfa ya da mehil verildiğini iddia ediyorsa bu iddiasını resmi veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispat ettiği takdirde mahkeme itirazı kabul eder. Borcun zamanaşımına uğradığı yönündeki iddianın incelemesi senetteki tarihe göre yapılır. Zamanaşımının kesildiği ya da durduğu yönündeki iddia ise resmi veya imzası ikrar edilmiş belge ile ispatlanmalıdır.

    İcra mahkemesi borçlunun ibraz ettiği belgelerden itirazı ciddi bulursa itirazın geçici durdurulmasına karar verebilir. İcra mahkemesinin itirazın kabul kararı üzerine takip iptal edilir. Takibin iptal edilmesi alacaklının genel mahkemelerde dava açmasına engel değildir. İtirazın kabulü ile borçlunun talebi üzerine alacaklı kötü niyetli veya ağır kusurlu bulunursa takip konusu asıl alacağın %20 sinden aşağı olmamak kaydıyla tazminata mahkûm edilir.

    İcra mahkemesi borçlunun itirazını haklı bulmazsa itiraz reddedilir ve takibe devam edilir. Bu durumda alacaklının talebi üzerine takip geçici olarak durdurulmuşsa borçlu takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak kaydıyla tazminata mahkûm edilir.

    Borçlu veya alacaklının genel mahkemelerde dava açması durumunda hükmolunan tazminatın tahsili dava sonuna kadar ertelenir.

    Kaynakça

    2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu

    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

    Pekcanıtez, H., Atalay, O., Sungurtekin Özkan, M. ve Özekes M. (2022). İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı. On İki Levha Yayıncılık

    Güler, F. (1993). Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu ile Takipte Ödeme Emrine İtiraz (Tez No. 26308) [Yüksek lisans tezi, Selçuk Üniversitesi]. YÖK Ulusal Tez Merkezi

  • Taşınmaz Mülkiyetinin Kapsamı

    Taşınmaz Mülkiyetinin Kapsamı

     Taşınmaz mülkiyetinin kapsamı, Türk Medeni Kanunu 718 vd. maddeleri uyarınca tayin edilir. Taşınmaz mülkiyetinin kapsamı, doktrinde; taşınmaz mülkiyetinin yatay kapsamı, taşınmaz mülkiyetinin dikey kapsamı ve taşınmaz mülkiyetinin maddi kapsamı olarak sınıflandırılmaktadır.

     Taşınmaz mülkiyetinin yatay kapsamı, taşınmazın yeryüzü üzerindeki sınırlarını tayin eder. Bu kapsam, arazinin tapu planlarındaki yatay sınırlarıdır. Taşınmaz mülkiyetinin dikey kapsamı, mülkiyetin yeraltı ve yerüstü katmanlarıdır. Son olarak taşınmaz mülkiyetinin maddi kapsamı, bu yatay ve dikey çevre içerisinde bulunan malların mülkiyeti ile ilgilidir.

    Taşınmaz Mülkiyeti Nedir?

     Taşınmaz mülkiyeti nedir sorusuna cevap verebilmek için öncelikle taşınmaz tanımı incelenmelidir. TMK taşınmaz tanımı, Medeni Kanunun “Eşya Hukuku” başlıklı dördüncü kitabının “Taşınmaz Mülkiyeti” başlıklı ikinci kısmında bulunmaktadır. Taşınmaz mülkiyeti konusu hakkındaki madde 704 uyarınca, taşınmaz mülkiyeti konusu içerisinde şunlar mevcuttur:

    1. Arazi,

    2. Tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar,

    3. Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler.

     Bu madde, taşınmaz mülkiyet çeşitleri içerisinde bulunan mülkiyet unsurlarını sınırlı sayı (numerus clausus) yöntemi ile saymıştır. Dolayısıyla taşınmaz tanımı içerisinde, bu maddede sayılan taşınmaz mülkiyet çeşitleri bulunmaktadır. Bu sayılanlar, taşınmaz mülkiyeti konusu içerisindedir.

    Taşınmaz Mülkiyetinin İçeriği Ve Kısıtlamaları

     Taşınmaz mülkiyetinin kapsamı, “taşınmaz mülkiyetinin içeriği ve kısıtlamaları” başlıklı TMK m. 718 uyarınca belirlenir. Ancak m. 718, TMK taşınmaz tanımı (m. 704) aksine, yalnızca “arazi”den bahsetmiştir. Diğer taşınmaz mülkiyet türleri bu maddeler bakımından açıklanmamaktadır. Zaten diğer taşınmaz türleri, taşınmaz mülkiyetinin kapsamı açısından, arazi ile aynı şekilde değerlendirilemez. Zira tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar, kişisel irtifak hakkı niteliğindedirler ve taşınmaz mülkiyetinin dikey kapsamı ya da taşınmaz mülkiyetinin yatay kapsamı gibi tartışmalara tabi olamazlar. Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler için ise taşınmaz mülkiyetinin kapsamı da, diğer husular da Kat Mülkiyeti Kanunu tarafından belirlenmiştir.

     Bu nedenlerle, taşınmaz mülkiyetinin içeriği ve kısıtlamaları hakkında hüküm bildiren TMK maddeleri, tüm taşınmaz mülkiyet çeşitleri açısından değil yalnızca arazi türündeki taşınmaz mülkiyeti açısından uygulama alanı bulacaktır.

    Taşınmaz Mülkiyetinin Yatay Kapsamı

    Taşınmaz mülkiyet çeşitler, taşınmaz tanımı bahsinde bahsedildiği üzere, taşınırlardan farklı bir niteliktedir. Taşınmazlar, taşınırlar gibi kolayca ayırt edilebilecek nitelikte değillerdir. Bu nedenle taşınmaz mülkiyetinin kapsamı konusunda incelenen arazilerin birbirlerinden ayırt edilebilmesi ve kapsamlarının belirlenebilmesi için doğal veya suni hudutlarla ayrılması gerekir. Taşınmaz mülkiyetinin yatay kapsamı da bu çerçevede ve TMK m. 719/1 uyarınca değerlendirilir.

     Taşınmaz mülkiyetinin yatay kapsamı, o taşınmaz sınırı -yani arazi- içerisinde kalan toprak yüzeyinin bütününü kapsar. TMK m. 719/1 uyarınca taşınmaz taşınmaz mülkiyeti sınırları tapu planları ve arz (toprak) üzerindeki sınır işaretleriyle belirlenir. Doğal olarak bu hüküm, yalnızca kadastrosu yapılmış taşınmaz açısından uygulanabilir. Zira tapu planının mevcudiyeti, kadastro işleminin tamamlanmış olmasına bağlıdır.

    Tapulu Taşınmaz Mülkiyetinin Yatay Kapsamı

     Medeni Kanunun 719. Maddesi uyarınca, kadastro işlemi tamamlanmış ve tapusu bulunan taşınmaz mülkiyetinin kapsamı, idarece tanzim edilmiş bulunan planlara göre belirlenir. Ne var ki, taşınmaz mülkiyetinin kapsamı belirlenirken arazide, sınırı belirten işaret veya yapı konulmuş bulunmalıdır. Söz konusu bu işaretler doğal sınırlar (dereler, uçurum, dağ gibi) olabileceği gibi suni işaretler (çakılan kazıklar, sınır taşları gibi) de olabilir.

    Sınırlarda Yanlışlık

     Taşınmaz mülkiyetinin kapsamı belirlenirken bu planlar ve arazi sınırını belirten işaretlerin aynı doğrultuda olmaması durumunda plan uyarınca tespit edilen sınırlar geçerli sayılır (TMK m. 719/2). Ancak yine TMK m. 719/2 uyarınca, bu hüküm, heyelan bölgelesi olarak belirlenmiş bölgelerde uygulanmayacaktır. Şayet planlarda bulunan sınırlarda yanlışlık olduğu düşünülüyorsa yanlışk olduğunu düşünen malik, diğer ilgili kişilerin rızası ile bu planların düzeltilmesini sağlayabilir. İlgili kişilerin rızası yoksa, planlarda gösterilen sınırlarda yanlışlık olduğunu iddia eden ve bu yanlışlığın düzeltimesini isteyen malik, TMK m. 1025 uyarınca yolsuz tescilin düzeltilmesi davası açabilir. Bu dava, diğer taşınmazın mülkiyeti kimin elindeyse ona ve onun mirasçılarına açılabilir meğer ki bu komşu arazinin mülkiyeti, plan yapıldıktan sonra el değiştirmiş ve yeni malik de iyi niyetli olsun. Bu durumda, TMK m. 1023 uyarınca resmi bir kayda dayanarak kazanılmış ayni hak korunacaktır.

    Sınırları Belirsiz Olan Taşınmaz

     Taşınmazın sınırları belirsizse, malik, TMK m. 720 uyarınca yine ilgili kişilerden talep ederek, planın düzeltilmesi veya arz üzerine işaretler konulmasını talep edebilir. Komşu taşınmazın mülkiyeti kimin elindeyse, bu talep üzerine işbirliği yapma yükümlülüğü altındadır. Şayet komşu taşınmaz mülkiyeti elinde bulunduran malik işbirliğinden kaçınırsa, sınırların belirlenmesini talep eden malik söz konusu sınırın mahkeme tarafından belirlenmesi amacıyla tahdit davası açabilir.

    Tapusuz Taşınmazın Mülkiyetinin Kapsamı

     Tapusuz taşınmaz mülkiyeti kapsamı hakkında Türk Medeni Kanununda açık veya örtülü bir hüküm yoktur. Böyle bir durumda Kadastro Kanununun ilgili hükümlerine gidilebilmektedir. Bu açıdan, kapsamı belirlenemeyen arazinin çevresinde kapsamı belli olan arazilerin bulunması gibi durumlar taşınmazın mülkiyeti ve kapsamı bakımından belirleyici olabilir. Şayet diğer arazilerin de tapusu yoksa, taşınmaz üzerindeki zilyetlik sahiplerinin anlaşmaları gerekir. Aksi takdirde bu sınırlar da tanıklar ve bilirkişi raporları gibi deliller marifetiyle mahkeme tarafından belirlenir.

    Taşınmaz Mülkiyetinin Dikey Kapsamı

     Taşınmaz mülkiyetinin dikey kapsamı, taşınmaz mülkiyeti yani arazi yüzeyinden yukarıya ve aşağıya doğru olan yükseklik ve derinliğini ifade eder. Taşınmaz mülkiyetinin dikey kapsamı, TMK m. 718/1 uyarınca tayin edilir. Bu maddeye göre, taşınmaz mülkiyeti kapsamı, yarar olduğu ölçüde arazinin üstündeki hava ve altındaki toprak katmanlarını içerir. Yani taşınmaz mülkiyeti maliki, yararı bulunduğu ölçüde arazinin dikey kapsamı içerisinde tasarruf yetkisini haizdir.

     Taşınmaz mülkiyetinin dikey kapsamı malike aktif ve koruyucu yetki sağlar. Aktif yetki, malike, taşınmaz mülkiyetin kapsamı çerçevesinde (yani arazinin üzerinde ve altında) istediği inşaatı yapabilme ve kazı hakkını verir. Koruyucu yetki de, başka kişilerce bu kapsama yapılacak müdahaleyi men yetkisi verir. Bu kapsamda malik, arazinin altından geçen boruyu engelleyebileceği gibi, temas etmeksizin arazisinin üstünden geçen telin kaldırılmasını da talep edebilir. Tabii ki bu yetkiler, m. 718/1’de bahsedildiği üzere malikin kullanmakta yararının bulunduğu ölçüde söz konusu olacaktır. Bu eşik ise, malikin kullanım tarzı, kullanım amacı gibi kriterlerin yanı sıra diğer hukuki mevzuat, teknik husular ve en önemlisi de dürüstlük kuralı uyarınca tayin edilecektir.

    Taşınmaz Mülkiyetinin Maddi Kapsamı

     Taşınmaz mülkiyetinin maddi kapsamı, taşınmaz mülkiyetin kapsamı içerisinde bulunan mallardan hangilerinin bu kapsamda olacağıyla ilgilidir. Bir malın, taşınmaz mülkiyetinin maddi kapsamı içerisinde olabilmesi için öncelikle o mülkiyetin yatay ve dikey olarak kapsamında olması gerekir. Bu kriterlerce taşınmaz mülkiyeti kapsamı içerisinde bulunan mallar, o arazinin mülkiyetine tabiyse taşınmaz mülkiyetinin maddi kapsamı içerisindedirler.

     TMK m. 684 uyarınca arazinin bütünleyici parçası niteliğindeki mallar, o arazinin mülkiyetine tabidir. Bunun yanı sıra TMK m. 718 uyarınca yapılar, bitkiler ve kaynaklar da taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içerisindedir.

    Yapılar

     TMK m. 718/2 uyarınca yapılar, yani o arazide inşa edilmiş olanlar taşınmaz mülkiyetin kapsamı içerisindedir. Taşınmaz mülkiyeti üzerindeki yapı kavramının neleri kapsadığı bu maddede belirtilmemiştir. Bu nedenle “yapı” teriminden ne anlaşılacağı TMK m. 728 hükmünden çıkartılacaktır. TMK m. 728 uyarınca arazi üzerinde kalıcı olması amaçlanmaksızın yapılan kulübe, büfe, çardak, baraka vb. hafif yapılar, yapıların malikine aittir. Ayrıca bu yapılar, taşınır mal hükümlerine tabidir. Bu nedenle, bu tanıma uyan hafif ve sürekli olması amaçlanmayan yapılar taşınır mal hükümlerine tabi olacak ve her halde inşa edenin mülkiyeti altında olacaktır. Bu yapılar, arazinin yani taşınmaz mülkiyetin kapsamı içerisinde kabul edilmemektedir.

     Ayrıca yapı kavramı, bina kavramından daha geniş ve onu da içerisine alan bir kavramdır. Bina kavramı ise İmar Kanunu m.5’te tanımlanmış, yapıdan daha dar bir kavramdır. İmar Kanunu’nun ilgili maddesi kapsamına girmeyen yapılar, İmar Kanunu anlamında “bina” sayılmayacak ancak TMK uyarınca “yapı” niteliğinde olacaktır.

     Medeni Kanun’un ilgili maddeleri bir arada incelendiğinde: insan eliyle inşa edilmiş olan, süreklilik arz edecek şekilde toprak ile temas halinde olan ve arazinin bütünleyici parçası haline gelmiş olan yapılar, taşınmaz mülkiyetin kapsamı içerisinde olacaktır. Bu yapılar üzerinde yapılan değişiklikler de, yapının taşınmaz mülkiyeti kapsamı içerisinde olup olmaması bakımından bir değişiklik yaratmayacaktır.

    Hukuka Uygun Yapılar

     Hukuka uygun olarak arazi üzerine inşa edilmiş yapılar, arazi malikin kendi malzemeleri ile kendi mülkiyeti üzerine inşa ettiği yapılar veya sözleşme gibi bir haklı sebebe dayanarak inşa edilen yapılardır. Bu tür durumlarda taraflar, haklı sebep teşkil eden hukuki ilişki uyarınca kendi aralarında birtakım hak ve borçlara sahip olacaklardır.

    Haksız (Hukuka Uygun Olmayan) Yapılar

     Bir kişinin, hukuka uygun bir ilişki bulunmaksızın başkasının malzemesiyle kendi arazisi üzerine, kendi malzemesiyle başkasının arazisine veya başkasının malzemesiyle başkasının arazisine yapı inşa etmesi hallerinde haksız yapı meydana gelir. Geçerli ve hukuka uygun bir ilişki bulunmaması, herhangi bir hukuki ilişkinin olmaması şeklinde meydana gelebileceği gibi hukuki ilişkinin herhangi bir sebeple geçersiz olması (iradesizlik, sakatlık vb.) gibi bir nedenle de meydana gelebilir. Yine pay sahibi maliklerden birinin diğer paydaşların rızası olmaksızın inşa ettiği yapılar hakkında da haksız yapı hükümleri uygulanır.

     Arazi malikinin, başkasının malzemesiyle kendi arazi üzerine bir yapı inşa etmesi halinde TMK m.684 uyarınca bu yapı, arazinin bütünleyici parçası olacaktır. Malzeme sahibinin, başkasının arazisi üzerinde inşa ettiği yapı da arazi malikinin mülkiyetine tabi olacaktır. TMK m. 722-724 hükümleri, haksız yapının hukuki sonuçlarını düzenlemiştir.

    Arazi Malikinin Başkasının Malzemesiyle İnşa Ettiği Yapı

     Bu durumda, arazi maliki TMK m. 684 uyarınca bütünleyici parça olan yapının ve dolayısıyla malzemelerin de maliki olacaktır. Bunun sonucunda arazi maliki ve malzemelerin malikinin kanundan kaynaklı bazı hakları olacaktır.

    a. Malzeme sökülüp malzeme sahibine verilmesi: Malzeme sahibi, malzemenin sökülerek kendisine iadesini isteyebilir. TMK m. 722/2 uyarınca malzeme maliki, malzeminin sökülmesi aşırı zarara yol açmayacaksa, giderler yapıyı inşa eden arazi malikine ait olacak şekilde malzemenin kendisine iadesini talep edebilir. Aşırı zarar kavramının kapsamı hakkında doktrinde farklı fikirler mevcuttur. Yargıtay da konu hakkında somut olayın şartlarına göre çeşitli ölçütler belirlemiştir. Bu şartlardan biri somut olayda mevcut değilse malzemenin sökülmesi talep edilemez.

    b. Malzeme sahibinin tazminat talebi: Malzemenin sökülmesi, şartların mevcut olmaması nedeniyle talep edilemiyor veya talep reddedilmişse, malzeme sahibi, tazminat talep etme hakkına sahiptir. Bu hak, TMK m. 723’te belirtilmiştir. Bu durumda tazminat, arazi malikinin iyiniyetinin varlığına göre belirlenecektir. Arazi malikinin iyiniyetli olması durumunda TMK m. 723/1 uyarınca ödemekle yükümlü olduğu tazminat “uygun bir tazminat”tır. Tazminatın tam mikatı, hakim tarafından somut olayın gerekliliklerine uygun bir şekilde belirlenecektir.

     Arazi malikinin iyi niyetli olmaması halindeyse, arazi maliki, malzeme malikinin tüm zararını kaşılamakla yükümlü olabilecektir. Bu husus da TMK m. 723/2’de belirtilmiştir. Yine buradaki tazminat miktarı da hakim tarafından somut olay değerlendirilerek belirlenecektir.

    c. Arazi mülkiyetinin malzeme sahibine geçirilmesi talebi: TMK m. 724’de belirtilmiştir. Bu hükme göre yapının değeri açık bir şekilde arazinin değerinden fazla olmalıdır. Bu şart sağlanıyorsa arazinin ve yapının mülkiyetinin malzeme sahibine geçirilmesi talebinde bulunulabilir.

    Malzeme Sahibinin Başkasının Arazisinde İnşa Ettiği Yapı

    a. Malzemenin sökülüp kaldırılmasını talep hakkı: TMK m. 722/3 uyarınca arazi maliki, malzemenin sökülmesini talep edebilir. Bunun talep edilebilmesi için malzemenin sökülme masraflarının aşırı olmaması ve yapının, arazi malikin rızası olmaksızın yapılmış olması gerekir. Ayrıca malzemenin sökülmesinin masraflarını da malzeme sahibi üstlenecektir.

    b. Malzeme sahibinin tazminat talebi: Malzemenin sökülmesinin talep edilmemiş veya talep edilip de kabul edilmemiş olması halinde malzeme sahibi, arazi malikinden tazminat talep etme hakkına sahip olacaktır. Tazminat miktarı belirlenirken malzeme sahibinin iyi niyetli olup olmamasına da bakılacaktır. Malzeme sahibinin iyi niyeti söz konusuysa kendisine uygun bir tazminat verilecektir (TMK m. 723/1). Malzeme sahibinin iyi niyetli olmaması halindeyse kendisine verilecek tazminat malzemenin en az değerini geçmeyebilir (TMK m. 723/3). Her iki halde de hakimin takdir yetkisi söz konusudur.

    c. Arazi mülkiyetinin malzeme sahibine geçirilmesi talebi: Bu durumda TMK m. 724 hükmü uygulanır. Bu hükme göre iyi niyetli olan malzeme sahibi veya arazi maliki adil bir bedel karşılığı, arazinin bir kısmının veya tamamının malzeme sahibine geçirilmesini talep edebilir. Bunun talep edilebilmesi için yapının değerinin, arazinin değerinden açık bir şekilde fazla olması gereklidir.

    Üçüncü Kişinin Başkasının Malzemesiyle Başkasının Arazisinde İnşa Ettiği Yapı

     Bu halde, TMK m. 684 uyarınca yapı, arazinin bütünleyici parçası niteliğindedir ve taşınmazın mülkiyeti kapsamındadır. Dolayısıyla arazi maliki, TMK m. 722/1 uyarınca bu yapının da maliki olur. Ancak TMK m. 722 ve devamında, tarafların karşılıklı talep ve hakları belirtilmemiştir. Bu nedenle böyle bir durumda TMK m. 722 vd. kıyasen uygulama alanı bulacak ve Borçlar Kanunu hükümlerinden de faydalanılacaktır.

     Bu kapsamda arazi maliki: yapı, rızası olmaksızın yapıldıysa ve sökülmesi aşırı masrafa yol açmayacaksa malzemenin sökülmesini talep edebilir. Bu durumda yapılacak olan giderler, yapıyı inşa edenin üzerinde kalacaktır. Yapının sökülemediği hallerdeyse arazi maliki, uğradığı bir zarar varsa bu zararı vekaletsiz iş görme veya haksız fiil hükümleri uyarınca yapıp yapandan talep edebilir.

     Malzeme sahibi de, yapı arazi malikinin rızasıyla yapılmış ve sökülmesi aşırı zarar sebep olmayacaksa sökülmesini talep edebilir. Malzemenin sökülmesi talebinde bulunulamıyorsa ve yapı, arazi malikinin rızasıyla yapılmışsa, malzeme sahibi, TMK m. 723, 724’te belirtilen talep haklarına sahiptir. Yapı, arazi malikin rızası olmaksızın yapılmışsa da malzeme maliki sebepsiz zenginleşme hükümlerine gidebilir. Malzeme maliki aynı zamanda inşaatı yapana karşı da haksız fiil veya sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca talep haklarına sahiptir.

     Yapıyı inşa eden ise arazi malikine karşı ileri sürebileceği haklara sahip olabilir. Yapı, arazi malikin rızasıyla yapılmışsa inşa eden, vekalet hükümlerine dayanabilir. Şayet arazi malikin rızası söz konusu değilse inşa eden, vekaletsiz iş görme hükümlerine dayanabilecektir.

    Bitkiler

     TMK m. 718/2 uyarınca, aşınmaz mülkiyeti kapsamı maddi olarak bitkileri de içine almaktadır. Bitkiler, yapıların aksine TMK m. 684’de belirtilen kriterlere uygun olmasa dahi m.718/2 hükmü uyarınca o arazi mülkiyetine dahildir. Bu husus hem doktrinde hem de Yargıtay içtihatlarında belirtilmiştir.

     Aynı yapılarda olduğu gibi TMK m. 718/2, bitkiler için de ancak bitkinin taşınır nitelikte olmaması halinde uygulama alanı bulacaktır. Taşınır bitki, kalıcı olma amacı güdülmeksizin dikilen fidanlardır. Şayet bitki taşınır hükmündeyse, arazinin mülkiyetine tabi değildir ve dikimden önceki malik dikimden sonra da malik olarak kalır (TMK m. 728).

     Başkasına ait bitki, başkasının mülkiyetindeki bir araziye dikildiği takdirde TMK m. 718/2 uyarınca bu arazinin mülkiyetine tabi olur. Bu durumda TMK m. 729 uyarınca, m. 722-724’de belirtilen haksız yapı ve m. 728’de belirtilen taşınır yapılara ilişkin hükümler uygulanır.

    Kaynaklar

     TMK m. 718/2 uyarınca arazideki kaynaklar da taşınmazın mülkiyeti dahilindedir. Kaynak ve yeraltı sularını düzenleyen TMK m. 756 da bu prensibi tekrarlamıştır. Bu maddeye göre kaynaklar, bulundukları arazinin bütünleyici parçalarıdır ve arazinin mülkiyetine tabidir. Bunların mülkiyeti ancak bulundukları arazinin mülkiyetinin kazanılmasıyla elde edilebilir. Kaynak kavramı ve kapsamı herhangi bir kanunda tanımlanmamıştır. Kaynak kavramıyla ilgili doktrinde farklı tanımlamalar yapılmaktadır.

     Yeraltı suyunun kendiliğinden yeryüzüne çıktığı nokta, kaynak noktasıdır. Kaynak noktası hangi arazinin sınırları içerisindeyse kaynak da o arazinin mülkiyetine tabidir. Ancak, bu noktadan çıktıktan sonra akar su halini alan sular genel su niteliğinde olacağından bunlar özel mülkiyete tabi olamazlar. Ayrıca kaynağın, miktarı arazi sınırlarını aşan bir su olması veya kaynak noktasının özel mülke tabi olmayan bir arazide bulunması hallerinde de bu su genel su niteliğinde olacağından TMK m. 718 kapsamında olamayacaktır.

     Doğal kaynaklar arazi mülkiyetine tabi olduğu için, arazi maliki bunlar üzerinde dilediğinde tasarrufta bulunabilir. Ancak TMK m. 760 ve 761 uyarınca, arazi maliki, kimi durumlarda kaynağından başkalarının yararlanmasına katlanmak durumunda kalabilir.

    KAYNAKÇA

    4721 sayılı Türk Medeni Kanunu

    Oğuzman, M. K., Seliçi, Ö. ve Oktay-Özdemir, S. (2021). Eşya hukuku kısaltılmış ders kitabı. İstanbul: Filiz Kitabevi

    Nebioğlu, A. N. (2017). Taşınmaz Mülkiyetinin Kapsamı ve Kısıtlamaları (Tez No. 491241) [Yüksek lisans tezi, Uludağ Üniversitesi]. YÖK Ulusal Tez Merkezi